Eğitim-İş Gogol’un “Ölü Canlar” Eserini Değerlendirdi
Nikolay Vasilyeviç Gogol’un "Ölü Canlar" isimli bu kitabı, edebiyat otoritelerince onun en önemli eseri olarak kabul edilmektedir. Gogol bu eseri üzerinde on yıldan fazla süre çalışmıştır; fakat geçirmiş olduğu psikolojik bir kriz (manik depresif psikoz) neticesinde eseri tamamlayamamıştır. 1852 yılının 11-12 Şubat tarihlerinde Gogol geçirmiş olduğu son ve en büyük kriz esnasında eserinin ikinci cildine ait el yazmalarını ateşe atarak yakmıştır. Eser böylece yarım kalmıştır; ancak ateşten kurtarılan birtakım sayfalarla Rus basım editörlerince eserin ikinci cildi de "tamamlanmıştır." Gogol’un uzun süre üzerinde çalıştığı bu romanını yazmasında elbette bir amacı ve vermek istediği bir mesajı vardır. Zaten daha kitabın hemen başında amacını açık bir şekilde bizlere söylemektedir. Onun amacı, yaratmış olduğu bir kahramanı (Pavel İvanoviç Çiçikov), Rus topraklarında dolaştırarak Rus insanının eksiklerini, ayıplarını göstermektir. Yani Gogol, Ölü Canlar isimli bu kitabında Rus toplumunu anlatmaktadır.
Romanın konusu, Pavel İvanoviç Çiçikov isimli bir dolandırıcının, Rusya'daki son nüfus sayımından sonra ölmüş olan ama resmiyette hala yaşıyor gibi görünen köleleri, onların sahiplerinden canlıymış gibi satın alarak bunları devlete ipotek etmek, devletten de ipotek karşılığında para almaktır. Esasında Rus halkı ölmüş köleleri sattığının farkındadır; ama yine de Çiçikov onlara para teklif ettiği için seslerini çıkarmamaktadırlar. Böylece devletin dolandırılmasında dolaylı yoldan yardımcı olmaktadırlar. Pavel İvanoviç Çiçikov ortalama bir Rus insanıdır. Gogol kasıtlı olarak böyle seçmiştir. Çünkü amacı Çiçikov'u veya dolandırıcılığın kötü yönlerini anlatmak değildir. Onun amacı, Çiçikov'u karşılaştırdığı diğer Rus karakterleri nezdinde Rus insanının eksiklerini ve ayıplarını göstermektir. Gogol bu yöntemle, yaşadığı dönemin Rusya'sını, toprak ağalarını, soyluları, rüşveti, memuriyeti, bürokrasiyi, Rus halkını adeta bir tablo gibi resmederek önümüze koymuştur.
Kitaptan alıntılar:
“Acaba burası, hangi mutlu ölümlünündü?”
“Ey yol, sıkıntıdan canı burnuna gelen bir insanı kurtardığın gibi, beni de kaç kez kurtardın beladan! Bana ne harika düşünceler ne şairce hayaller esinledin!”
“Toplumdan uzak bir yaşam sürmekten, doğayı doya doya incelemekten, iyi bir kitap okumaktan daha güzel ne vardır şu yeryüzünde?”
“Dönüp arkaya bakmanın, acı acı ağlamanın bir yararı yok! Yeniden kolları sıvamak gerek!”
“Hayat nedir? Acılar vadisi. Dünya nedir? Hissiz insan kalabalığı.”
“Eğitim işi her şeyden daha güç bir iştir. Kendini eğitememiş birisi çocuklarını nasıl eğitebilir? Çocukları ancak kendi hayatınla onlara örnek olarak eğitebilirsin. Peki, hayatınız örnek alınacak bir hayat mı?”
"Evet, her şeye karşın romanımıza kahraman olarak erdemli bir insan seçilmemiştir. Bunun nedenini de açıklayabilirim. Çünkü bırakalım da şu zavallı erdemli insan rahat bir soluk alsın artık. Çünkü olur olmaz herkesin ağzında bir erdemli insandır gidiyor. Çünkü adeta bir beygire döndürüldü erdemli insan: Üzerine binip, kıçına sopayı basmayan yazar kalmadı. Çünkü erdemli insanın anasından emdiği süt burnundan getirildi ve onda artık ne erdemin e'si, ne de kemik üzerine gerilmiş bir deriden başka bir beden kaldı. Çünkü erdemli insana hep ikiyüzlü davranıldı. Çünkü erdemli insana hiç saygı duyulmadı. Yeter artık! Sıra alçakları arabaya koşmada! Öyleyse biz de bizim alçağımızı koşalım arabaya!"