Alman felsefeci, yazar ve eğitmen Schopenhauer’in okumak yazmak ve yaşamak üzerine isimli eserinden insana, kitaba, okumaya ve eğitime dair bazı görüşlerini, düşüncelerini, tespitlerini seçtim ve onları bu yazıda paylaşmak istiyorum.
1788-1860 yılları arasında yaşayan bu düşünce adamının fikirlerini, görüşlerini okuduğumuzda düşüncelerinin sanki bugünleri dile getiriyormuşçasına bize tanıdık geldiğini görüyoruz. Bugünlerde de hemen aynı durumlardan şikâyet ediyoruz. Neredeyse aynı konuları, aynı problemleri konuşuyoruz. Bu da Schopenhauer’in uzak görüşlülüğünü gösteriyor bizlere. Neredeyse 150-200 yıl öncesinden günümüze hitap ediyor.
İnsan Yetiştirme Şansı Kayboldu
Bu düşünce adamının görüşlerini dile getirdiği hususlardan birisi eğitim sistemidir. Kendi yaşadığı dönemdeki eğitim sistemini eleştirir. “Bu eğitim sistemi ile insan yetiştirme şansını kaybettik” der ve yetiştiricilik ruhundan bahseder. Eğitim sistemiyle yetiştiricilik ruhunun kaybedildiğini, bu yüzden de insan yetiştirme şansının kaybedildiği fikrini savunur.
Yetiştiricilik ruhunu şu şekilde açıklar. Yetiştirmek fiilinin kültürle insanın yetişmesi arasında bir ilişkiye, bir münasebete sahip olmazdan evvelki anlamının bugün ifade ettiği anlamdan çok daha muazzam bir fiili barındırdığını söyler. Bu konuda çiftçiyle toprak münasebetine dikkat çeker. Çiftçinin meyve veya diğer ürünleri elde etmek için toprağa gösterdiği inceliğe, merhamete, içten gösterdiği özen ve gayrete vurgu yapar.
Buna göre yetiştirici, yani çiftçi, yetiştireceği şey için önce toprağın uygun olup olmadığını anlar. Toprak uygunsa tohumu toprağa bırakır, fakat bununla işini yapmış olmaz. Bunun için birçok uygunluğun bir arada olmazı lazımdır. Toprağa tohumu bırakma işinden önce ayı, yıldızları, gökyüzünü gözetler. Bütün bu uygunlukların yanında en uygun zamanı da bekler. Tohumun çatlayıp açılması için lazım gelen sıcaklığın nasıl bir öneme sahip olduğunu da bilir. Başarılı olmak için bütün şartların, her şeyin birbiriyle uyumlu, uygun olması lazımdır. Başarı ancak bu şekilde mümkündür. Yetiştirici bunları bilir.
Bütün bu sürecin sonunda, bu gayretlerin neticesinde dalından ilk meyveyi kopardığındaki mutluluk kolay tarif edilecek bir mutluluk değildir.
İşte bu yetiştiricilik ruhudur. Eğitim sisteminin yetiştiricilik ruhunu yok ettiğini, böylece insan yetiştirme şansını kaybettiğimizi söyler.
Eskiden İnsan Yetiştiren Ocaklar Vardı
Schopenhauer’in dile getirdiği hususlardan birisi de insanların benlik derdinde, benlik davasında olmalarıdır. Sözü edilmeyecek şeylerle, değersiz uğraşlarla insanın kendi “ben”ini ön plana çıkarma telaşından bahseder. Bu uğurda verdikleri mücadele sonunda elde ettikleri ve inandıkları şeyler beyhudedir, gereksizdir. Bu yüzden de bütün bunlar en küçük bir rüzgârda uçup gidecek, yok olacaktır. Bu kadar temelsiz ve eğretidir.
İnsana dair düşüncelerinden birisi de insanın bu dünyada diğer bütün canlılardan daha büyük bir özenle, itinayla daha büyük bir ehemmiyetle yetiştirilmesi gereken bir varlık olduğudur. Bu geçmişte böyle olduğu gibi bugün de böyledir. Hatta bugün birçok sebepten dolayı daha fazla önemlidir.
Bu konuda eskiden insan yetiştiren ocakların varlığından bahseder ve bu ocakların sadece şurada burada değil dünyanın her yerinde her bucağında bulunduğunu söyler. Dünyanın bir devrinin kapanmasıyla o devre ait her şey gibi bu ocakların da kapandığını, tarihe karıştığını bildirir. Batı dünyasının bunların yerine iyi kötü bir eğitim sistemi koyduğunu fakat eski dünyanın müesseselerinin yerinin hemen her sahada olduğu gibi bu noktada da doldurulamadığını ifade eder.
İnsanın Elinde Kalan Son Şans Kitaptır
Dünyanın şartlarının elverdiği ölçüde varlığının hakikatine ermek isteyen, bu uğurda, bu yolda çabalayan ama bir yetiştiriciden mahrum olan insanın elinde kalan son şans kitaptır bu düşünce adamına göre. Latinlerin en iyi öğretmen iyi bir kitaptır sözüne atıfta bulunur ve öğretmenin öğretme faaliyetinin ne anlam ifade ettiğini açıklar.
Buna göre öğretmen öğretme kabiliyetine sahip olan kimsedir. Öğretmen öğrenilmeye değer şeyleri nefsinde toplamaktan başka ilave olarak öğreteceği şeyleri öğrencisine öğreneceği şekilde açıp açıklama becerisine sahiptir. Bu beceri kazanılması en zor becerilerden biridir. O sevgiyle kendisine boyun eğen talebesinin elinden tutar. Öğrencisini önce onu istediği şeye açar. Sonra onu oraya erdirir. Kabiliyetiyle kendine yakışır bir arzu ve istekle talebesinin yeteneğini, yatkınlığını önceden görür. Talebesinin açılmasını kolaylaştırmak ve dağılmasının önüne geçmek için düzenlemeler yapar. Onu yoğurur, pişirir, olgunlaştırır ve şekillendirir. Bu, öğretmenden kitaptan verebileceğinin fazlasını beklemek olur. Bugün bu durumdan böyle emin bir şekilde söz edebilir miyiz diye sorar?
Büyük Kafaların Eserleri Okunmalıdır
Kitaplar konusunda da içi boş, para için yazılan, sahte kitaplardan uzak durulması gerektiği üzerinde durur. Bu şekildeki kitapların geniş bir okuyucu kitlesine sahip olduklarını söyler. Bu yüzden okuma zamanının sınırlanmasına dikkat edilmesini, okumak için ayrılan zamanın yalnızca bütün zamanların ve ülkelerin büyük kafalarının eserlerinin okunması için ayrılmasını tavsiye eder. Ona göre büyük kafalar dünyanın geri kalanını yukarıdan seyrederler. Onların şöhretleri zaten devamlı olarak onları tanıtır. Okunması halinde sadece bu eserler insana bir şeyler öğretir ve insanı eğitir.
Bu yazıda Alman düşünce adamının daha çok insan yetiştiriciliği konusundaki düşüncelerine, insan ve kitap ilişkisine, öğretmenin işlevine, fonksiyonuna dair görüşlerine yer vermeye çalıştık.
Selam ve muhabbetle…
Youtube kanal linki
https://www.youtube.com/@metinuygun713