Prof. Hans Kohn “Panslavizm ve Rus Milliyetçiliği” isimli kitabında, Panslavizm’in ortaya çıkışından itibaren İkinci Dünya Savaşı ve sonrası dönemde gösterdiği gelişmeleri ele alıyor. Zaman içinde Slav milliyetçiliğinin nasıl Rus milliyetçiliğine dönüştüğünü ilmi bir şekilde açıklıyor. İlgi Kültür Sanat yayınları tarafından yayımlanan kitabı Dr. Agah Oktay Güner Türkçeye çevirmiş. Baskı tarihi 2007’dir.
Kitabı Türkçeye kazandıran Agah Oktay Güner, kitaba yazdığı önsözde kitabı özetler mahiyette çok önemli bilgiler veriyor ve değerlendirmelerde bulunuyor. Panslavizm’in, Rusya’nın nasıl devlet politikası haline geldiğini anlatıyor ve Rusya ile Türkiye’nin son beş asırlık münasebetlerine dikkat çekiyor.
Biz de bu önsözden altını çizdiğimiz hususları burada nakletmek istiyoruz.
Rusya’nın Değişmeyen Politikası: Rus Milliyetçiliği
Türkiye’nin Rusya ile yaklaşık beş asır süren ilişkilerinde, Rusya değişik rejimlerle yönetilmiş, değişik rejimlerle tanışmıştır. Bu rejimler Çarlık Rusya’sı, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği yani Komünist Rusya ve Kapitalist Rusya’dır. Bu dönemlerin ortak ve değişmeyen yönetim anlayışı; Rus Milliyetçiliğidir.
Rusya’nın bu değişmeyen politikasını, kesin siyasetini; “Rusya’da Rus olmayan her şeyi yıkacağız ve Rus’a göre yeniden kuracağız” diyen Stalin’in ifadeleri çok net bir şekilde açıklamaktadır.
Çarlık Rusya’sında devlet siyasetlerinin belirleyici ve itici gücü “Rus ırkının menfaati” olmuştur. Sosyalist ve Marksist dönemde ise diğer milletler Slav ırkı için merhametsizce ezilerek sömürülmüştür. Bugün liberal Rusya’nın devlet politikası da değişmemiştir. Bu politika, “Rus ırkının yüksek menfaatleri için kaybedilmiş, bağımsızlığını kazanmış coğrafyaların yeniden fethedilmesidir.
Rusya üç değişik rejimle yönetildiği halde değişmeyen bu devlet politikasının sırrını “Panslavist İdeoloji” oluşturmaktadır. Bu ideoloji çok iyi araştırılıp öğrenilmeden; Rusya’nın siyaset stratejileri hakkında sağlıklı bilgi sahibi olmak ve değerlendirme yapmak mümkün değildir.
Panslavizm, Rusya’nın özellikle Çarlık döneminde uyguladığı, Slav ırkından olanları kendi hakimiyeti altında bir devlet halinde toplama siyasetidir.
Panslavizmin Esas Gayesi Slavları Rusya’nın Hakimiyeti Altında Birleştirmektir
Batı Avrupa siyasi çevrelerinde Panslavizm kavramı, 1870’li yıllardan itibaren kullanılmaya başlanmıştır. O dönemde bu ifade ile Slav ırkından olan kavimlerin Rusya’nın yönetiminde birleşmesi kastedilmiştir.
Panslavizm tabiri ilk defa 1826 yılında Slovak yazar Herkel tarafından kullanılmıştır. Herkel “Hakiki Panslavizm” tabirini ilmi literatüre sokmuş ve daha sonra bu sözün siyasi bir tabir olarak kullanılmasına yol açmıştır.
Bu siyasetin en hararetli taraftarları da Rusya’da gittikçe kuvvet kazanan Panslavistler olmuştur.
Panslavizm cereyanı, Rusya’da 19. Yüzyıl ortalarına doğru süratli bir şekilde gelişmiştir. “Türklerin zulmü altında inleyen Slav kardeşlerini kurtarma” maskesi altında hareket eden bu zümre mensuplarının esas gayeleri, Rusya’nın hakimiyeti altında bütün Slavları birleştirmek ve İstanbul’u ele geçirmektir.
Panslavistler bu maksatla Ayasofya’ya Haç Koymak sloganını ortaya atmışlardır. Başlangıçta Rus hükümeti tarafından desteklenmeyen bu hareket Çar İkinci Alexander zamanında gittikçe kuvvetlenmiş ve Rus siyasetine tesir etmeye başlamıştır.
Slav Birliği cereyanı, siyasi Panslavizm’den ziyade edebi ve kültür Panslavizm’i idi. Panslavizm’in siyasi bir hareket olması Rusya’nın bu ilmi ve edebi cereyanı kendi emperyalist maksatlarına alet etmek istemesiyle mümkün olmuştur.
Panslavizm Rusya’da önce bir kültür meselesi olarak ortaya çıkmış, sonra siyasi bir çehre kazanmıştır. Rus Panslavizmi bütün Slavları, Rusya’nın hegemonyası altına almak ve Slavları Ruslaştırmak amacını taşımaktadır.
Kırım Harbi sırasında Avrupa’da Rus aleyhtarlığı, Rus düşmanlığı alevlenmiş, bu da Rusya’da büyük bir reaksiyon meydana getirmiştir. Böylece Panslavizm cereyanı Rusya’da birdenbire canlanmıştır.
Panslavizmin Hedefleri
Panslavizm’in sözcülüğünü bu defa tanınmış Rus tarihçisi Pogodin üzerine alarak, bütün Slavları, Osmanlı ve Habsburg imparatorluklarının harabeleri üzerinde, merkezi İstanbul olmak şartıyla bir Slav Devleti kurmaya davet etmiştir. Bu hedefe varmak için de şu şartları öne sürmüştür.
Türkler, Avrupa’dan kovulmalıdır,
Slavlar mutlaka Türk ve diğer milletlerin hakimiyetinden kurtarılmalıdır,
Rusya, Avrupa’da üstün bir duruma çıkarılmalıdır,
İstanbul Patrikhanesinin mevkii yükseltilmeli ve Ortodoks Kilisesine layık olduğu önem verilmelidir.
Pogodin tarafından ortaya atılan görüşleri benimseyen aşırı Rus milliyetçileri birleşerek 1857’de Moskova’da bir “Slav Yardım Cemiyeti” kurmuşlardır. Hükümetin 1858’de cemiyetin statüsünü tasdik etmesiyle Cemiyet hızlı bir şekilde güçlenmiş, yeni şubeler açarak yayın faaliyetine girmiştir.
Panslavizm, Ruslaştırmayı Savunur Hale Gelmiştir
Panslavizm, Rusya’da bir süre sonra Ruslaştırmayı savunur hale gelmiş, tek bir dil, tek bir din siyasetinin tatbik edilmesini istemeye başlamıştır. Aynı politika bir süre sonra Lehlilerden başka İslam-Türk unsurlara karşı da uygulanmıştır.
Leh kültürü imha edilerek, Varşova’da bile Leh dili yasaklanmış, üniversitede eğitim dili Rusça olmuştur. 1863 yılındaki bu Leh kıyımından sonra Ukrayna milli hareketi de, Rus hükümeti tarafından yasaklanmış, Ukrayna her türlü değerinden soyularak Ukrayna’nın tamamen Ruslaştırılması programı uygulanmıştır.
Kırım harbi’nin izleri silinmeye başlayınca yeniden baskı siyasetine yönelen Çar hükümeti, balkanları ele geçiremeyince Orta Asya’ya doğru genişleme siyasetine başlamıştır.
Birinci Dünya Savaşı’nın çıkmasında, Rusya’nın Panslavist emeller peşinde koşmasının önemli ağırlığı vardır. Bunu Bolşeviklerin neşrettiği eski çarlık hariciye nezareti arşivinden aldıkları “Boğazlar, Türkiye ve Büyük Devletler” isimli belgeleri içine alan eser açıkça ortaya koymaktadır.
Hitler’e karşı Rusya, açıkça Slav cephesinin lideridir. 1941 yılının Ağustos ayında Slavların, Hitler Almanya’sına karşı müdafaa edilmesini, Sovyet Rusya üzerine almıştır.
İkinci Dünya Savaşı bitince Sovyet Rusya, Yugoslavya hariç bütün Slav memleketlerini fiilen işgal etmiş ve bunların mukedderatı Moskova’nın eline geçmiştir. Tito’nun Moskova’dan ayrı düşmesine kadar, Moskova’nın idaresi altında fiilen bir Slav Cephesi meydana gelmiş ve bu cephe uluslararası siyasette önemli bir faktör olmuştur. Yugoslavya’nın Moskova’nın peyki olmaktan çıkması üzerine bu Slav Cephesi kısmen zayıflamıştır.
Sovyet askeri stratejisi Çarlık dönemine göre hiç değişmemiştir.
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Türkiye’nin topraklarının 10 milyon km2 den 770 bin km2 ye düşmesinde Rus-Türk savaşları ve bu savaşların temelinde yatan Panslavizm ideolojisi vardır.
Agah Oktay Güner, Türkçeye çevirdiği bu eserle ilgili olarak şu değerlendirmeyi yapar; “Rus, Alman, İngiliz, Polonya ve Macar kaynaklarından istifade edilerek yazılan bu eser kendi dalında bir araştırma abidesidir. Türkçemizde bir makale hariç, Panslavizm konusunda tek eser yoktur. Bu tercüme eser Türkçemizde ilk kaynak kitap olmaktadır. Fransızca metne sadık kalarak Türkçemize nakletmeye çalıştığım bu eserin, Türkiye’nin geleceğini düşünenlere yardımcı olmasını gönülden dilerim.”
Selam ve Muhabbetle…
Kaynak:
https://www.youtube.com/@metinuygun713/playlists